Utku SAĞILIR

Utku SAĞILIR

Utku Sağılır'ın Kaleminden

Emre Gönlüşen'in geride bıraktıklarına bir mesaj…

12 Ağustos 2020 - 00:07

Eskimeyen dostum Yücel Bayluk’la dün Kabasakal Mezarlığı’nda Emre Gönlüşen’in cenazesinde karşılaştık. “Emre Gönlüşen’in cenazesi” yazarken bile onun gülen-genç yüzü aklıma geliyor ve cenaze kelimesi ile ismini yan yana getirirken zorlanıyorum. Yücel iyilerin hep erken gittiğini söyledi. Ben de onu onayladım ve “Sanırım biz kötüyüz Yücel” dedim. Yücel önce bir afalladı ama ben onu üzüp yormamak için, “Ama şimdi ölsek genç ölmüş oluruz ve bizim için de aynı şeyi söyleyebilirler” dedim. Yücel’in kafasına yattı ve şaşkınlığı geride kaldı.

İyilerin erken gidip gitmediğinden tam olarak emin değilim ama biraz gamsız olmak, ayrıntılara takılmamak, gününü gün etmeye çalışmak ve olumsuzluklardan fazla etkilenmemek insanın strese girmesini engelliyor.  Stres de zaten bir çok hastalığın kaynağı. Yalnız bir gerçek var ki; insan kişilik olarak bunları yapabilecek özelliklere sahip değilse sonradan gamsız olmayı pek beceremiyor. O zaman da stresin vücudunu yıpratmasına engel olamıyor.

Elbette ismini anmak istemediğim kötücül hastalığın ortaya çıkmasını stres, yaşam koşulları, beslenme ve genetik özellikler hep birlikte belirliyor. Ya da kimilerine göre vakti saati gelmişse bahane çok…

Yücel’e “Biraz kötü olmamızın zamanı geldi belki de…” diyerek takıldım. “Sen kötü olamazsın” dedi. Ben de Yücel altta kalmamak için ona kendisinin de kötü olamayacağını söyledim. Son sözlerimizin üzerine biraz düşündüm ve iyi bir insanın kötü biri haline gelip gelemeyeceğini kafamda tarttım. İyi bir insan kötü birine dönüşebilir miydi? Ya da iyilikle kötülük arasındaki sınır neydi? Bir ağabeyim, “En beyaz sayfa en çok kirlenen sayfa olur’ demişti uzun yıllar önce. Kirli bir sayfaya biraz daha kara çalınması, o sayfanın görüntüsünü pek etkilemezdi ama bembeyaz bir sayfaya düşecek tek damla siyah, en kirli zannedilecek sayfayı oluşturabilirdi. Cenazede kendimi felsefe yaparken buldum ama toparlanmam uzun sürmedi.

Emre toprağa verilirken gökyüzünde kara bulutlar belirdi. Arkadaşın biri iyi bir yağmur yağacağını söyledi. Bulutları yüksek görünce itiraz ettim. “Sanmıyorum” dedim. Bir iki dakika geçmedi uzun süredir hasret kaldığımız bir yağmur indi. Adana’nın sarı sıcağının yerini bir anda serin bir hava aldı. Emre kardeşimiz yaşarken kimsenin hayatını zorlaştırmadığı gibi, son yolculuğuna çıkarken de onu uğurlayanların işini kolaylaştırmıştı sanki.

Emre’nin eşi Nilüfer’e baş sağlığı dilerken müthiş zorlandım. Tıpkı Emre gibi dünyanın en iyi insanlarından biri olan Nilüfer, güçlü duruşuyla baş sağlığı dileklerini kabul etti. Benim Nifüfer’e ve Emre’nin annesine bir mesajım var. 

Emre sonsuza kadar yaşayacak. Önce kızlarının, daha sonra da onların çocuklarının kalbinde, beyninde, ruhunda, bedeninde ve benliğinde sonsuza kadar varlığını sürdürecek. Emre’yi hiç birimiz unutmayacağız ama o evrendeki varlığını zaten çocuklarının sayesinde hep devam ettirecek.Bir de sevenlerinin kalbinde hep var olacak…

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum