Küresel ısınma tatlı su kaynaklarını tehdit ediyor

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, küresel ısınmanın su kaynaklarının durumunu olumsuz etkileyen en önemli sebep olduğunu vurgulayarak, " İklim değişikliği ile mücadele için küresel dayanışmaya ihtiyaç var" dedi.

Küresel ısınma tatlı su kaynaklarını tehdit ediyor
02 Haziran 2020 - 13:21
Tüm dünyayı korona virüs ( Covid-19) salgını etkisi altına alırken, su ve elektrik ihtiyacının karşılanması bu sürecin en önemli konularını oluşturuyor. Virüsten korunmanın en etkili yollarından biri olarak ellerin en az 20 saniye su ve sabunla yıkanması gösterilirken, evde kalındığı ve sık el yıkandığı için su tüketiminin arttığına dikkat çekiliyor. İklim değişikliği nedeniyle dünyadaki su kaynaklarının tehdit altında olduğu, halen 2.2 milyar insanın temiz suya erişmekte zorlandığı veya yeteri kadar temiz suya erişim sağlayamadığı, her 10 kişiden birinin temiz suya erişimi olmadan yaşadığı belirtiliyor.

Küresel ısınmanın su kaynaklarının durumunu olumsuz etkileyen en önemli sebep olduğunu kaydeden Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, gelecekte yaşanabilecek tehlikeyi şu sözlerle dile getirdi; "Dünya nüfusu artması ile temiz suya ihtiyacı olan insan sayısı da artacak. Birleşmiş Milletler raporuna göre, dünya nüfusunun 2050 yılına kadar 9.7 milyar ve 2100'e kadar 11 milyar seviyesine çıkacağı tahmin ediliyor. Dünya üzerindeki toplam suyun yüzde 2.5'luk oranının tatlı sudan oluştuğu, bunun da yalnızca yüzde 0.3'ünün insan kullanımına elverişli sabit tatlı su kaynağı olduğu gerçeği düşünülürse, artan nüfus ve büyüyen ekonomi ile beraber küresel su kıtlığı daha da belirgin hale gelecek. Aynı zamanda, buzulların erimesi gibi olayların sonucunda dünyanın tatlı su rezervlerine zarar veren küresel ısınma devam eder ve önüne geçilemez ise sabit olan tatlı su kaynakları olumsuz yönde etkilenecek ve dünyada su krizi ortaya çıkacaktır."

SALGIN GİBİ PROBLEMLER ŞAŞIRTICI DEĞİL
Demirak'a göre, küresel ısınmadan kaynaklı sıcaklığın artması ile buzullar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek ve tuzlu suların yükselişi ile yeraltı su ekosistemini bozulacak. Aşırı buharlaşma, yağışların değişkenliği ve seller gibi doğal felaketlerin artışı tatlı su kaynaklarının daha fazla azalmasına neden olacak. Tatlı su kaynaklarını geliştirme çabaları ile kullanımı arasındaki dengesizlik de su kaynaklarının yönetimini zorlaştırıyor. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'inin (IPCC) raporuna göre, küresel ısınma mevcut oranlarla devam ederse, küresel sıcaklıkların 2030 ve 2052 yılları arasında 1.5 derece artması bekleniyor. Bu durumda ortaya çıkacak tabloyu ise Demirak şöyle anlatıyor; "Sıcaklık artışı, tarımsal ürünlerin verimliliği ve gıda güvenliği için büyük bir tehdit oluşturuyor. Yapılan bilimsel çalışmalarda, küresel sıcaklığın 1 derece artması ile küresel buğday veriminde yüzde 4-6'lık bir azalma öngörülüyor. Bir felaket habercisi olmak istemiyorum ama açıkça söylemeliyim ki, dünyanın ekolojik dengesi bozuldu ve dolayısıyla iklim değişikliğinin oluşturduğu doğal afetlerin ve benzeri problemlerin yakınımızda olması şaşırtıcı değil."

"TOPLUM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE HAZIR HALE GETİRİLMELİ"
Doç. Dr. Ahmet Demirak, su güvenliği, gıda arz ve güvenliği gibi önemli alanları tehdit eden iklim değişikliğine karşı etkili bir uyum stratejisi geliştirerek, toplumun iklim değişikliğine hazır hale getirilmesi gerektiğini de vurguladı. Bilim adamları, vatandaşlar, çiftçiler, toplumun her katmanı ve politika yapıcılarının, mevcut bilimsel bilgilere dayanan yeni bir düşünme ve öğrenme sürecini başlatmaları gerektiğine dikkat çeken Demirak, toplumun tüketim ve ulaşım gibi temel alışkanlıklarının iklim değişikliğine uyumlu hale getirilmesinin önemli olduğunu düşünüyor.

Demirak, iklim değişikliği ile mücadele önerilerini ise şöyle sıraladı; "Hala salgına karşı mücadele ediyoruz. Dünyanın her yerinde bu dönemde her ülke salgınla mücadele kapsamında farklı kararla ilerledi. İklim değişikliği ile mücadele için ise küresel dayanışmaya ihtiyaç var. Ekonomik aktivitelerin azalması nedeniyle şu anda sera gazı emisyonları geçici olarak azaldı. Muhtemelen bu yıl 2019'a göre emisyonlarda ciddi bir düşüş olacak. Çok uzak olmayan bir zamanda dünyanın tekrar eski haline dönebileceğini umuyoruz. Bu da demek oluyor ki, emisyon miktarı da artacaktır. Dolayısıyla şimdiden hazırlanmak gerekiyor. İklim dostu politikalardan ödün verilmemeli. Yakıldığında büyük miktarda emisyona yol açarak küresel sıcaklıkları arttıran ve iklim değişikliğine sebep olan fosil yakıtlar olabildiğince azaltılarak, yenilenebilir ve nükleer enerjiye yapılan yatırımlar artırılmalı. Fosil yakıtların yerine temiz enerji kaynakları kullanılmaz ise küresel ısınmanın devam edeceğini ve milyonlarca ailenin temiz su içemediği, yemek pişiremediği ve elini bile yıkamayacağı durumların ortaya çıkacağına söylemek mümkün. Türkiye'de de enerji sektörünün yaklaşık olarak yüzde 90'ı fosil yakıt kaynaklı. Son yıllarda Akkuyu Nükleer Santrali projesinin başlatılması ve yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlar olumlu gelişmeler. Bu hem dünya ekosistemi için hem de Türkiye'nin milli menfaati için önem taşıyor. Paris Anlaşması'nın hedeflerine ulaşılması için 2040 yılına kadar küresel elektrik enerjisinin yüzde 85'inin temiz enerji kaynaklı olması gerekiyor. Ancak temiz enerjiye yapılan yatırımlar göz önüne bulundurulduğunda bu orana yaklaşılması için yeni tedbirlerin alınması zorunlu gözüküyor."

TÜRKİYE SU ZENGİNİ DEĞİL
Dünyada kullanılabilir su oranının yüzde 69.5'i doğada buzul halinde bulunuyor. Bir başka deyişle, dünya aslında kullanılabilir su oranı çok düşük olan bir gezegen. Devlet Su İşleri (DSİ) istatistiklerine göre, Türkiye de sanıldığının aksine su zengini bir ülke değil. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı bin 519 metreküplük oranla su azlığı yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8-10 bin metreküp olan ülkeler su zengini, 2 bin metreküpten az olanlar su azlığı çeken, bin metreküpten azı da su fakiri ülkeler arasında kabul ediliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için ülkenin nüfusunun 100 milyon olacağını öngörüyor. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının yılda bin 120 metreküp civarında olacağı tahmin ediliyor. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin de su kaynakları üzerinde baskı oluşturacağı öngörülüyor. Uzmanlar, Türkiye'nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunması, akılcı kullanılması ve iklim değişikliği ile etkin mücadele gerektiğinde birleşiyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum