Prof.Dr. İbrahim ORTAŞ

Prof.Dr. İbrahim ORTAŞ

Gündem Tarım

Neden Doğa, Bitki-Hayvan Çeşitliliği, Toprak ve Suyun Savunuculuğu Yapıyoruz?

17 Mayıs 2020 - 01:07

Doğayı, Bitki-Hayvan Çeşitliliğini, Toprağı ve Suyu Savunmamızın Önemini Virüs Bir Kez Daha Hatırlattı
Doğadaki canlı ve cansız varlıkların bütünlüğü ve işlevi bizlerin yaşamda var olmamızı sağlayan ana unsurlardır. Doğada bu bağlamda bir birinden bağımsız hiçbir canlı varlığın olduğu bilinmiyor. Olsaydı doğanın yasasına aykırı olurdu. İçinde yaşadığımız karasal ekosistemdeki bütün büyük-küçük canlılar ve mikroorganizmalar şu veya bu şekilde birbirlerine besin zinciri üzerinde bağımlılık göstermektedirler. Ekolojinin temel yasalarından biri canlıların varlığını sürdürmesi bir başka canlının yaşamında kendine yer bulmasına bağlıdır. Karbon eksenli beslenme dünyamızda nano-metrik büyüklükteki virüslerden, tek hücreli bakterilerden, karıncaya, koyundan, fillere, balinalara ve 87 m yüksekliğindeki ağaçlardan ve insana kadar bütün canlıların var oluş mekanizması, beslenme–enerji bulma ekseninde sürdürülmektedir. Canlıların enerji temin etme yeri ve durakladıkları konum ise çoğunlukla topraktır (veya toprak ile ilişkili besin zinciri ortamı). Topaktan insan canlıların enerjilerini ve gıda ekonomilerini 3E ilkesine göre sağlayarak sürdürülebilirliklerini sağlamaktadırlar.
 
Beslenmemiz Bitkilere Bağlı Olduğu Gibi Bitkilerin Gelişmesi De Bize Bağlıdır
Basit ifade ile tükettiğimiz gıdaların tamamını bitkilerin fotosentez yolu ile atmosferden karbondioksiti, suyu ve güneş enerjisini kullanarak karbonhidrat üretmesine bağlıdır. Ayrıca denizlerdeki planktonların da yine atmosferdeki karbondioksiti bağlaması ile deniz ekosistemine ciddi gıda üretimi sağlamaktadırlar. Hayvanlar ve bizlerde bitkileri bünyemizde oksijenle yakarak enerji elde etmekteyiz. Bizim solunumla çıkardığımız karbondioksiti bitkiler kullanmakta, bitkilerin çıkardığı oksijeni de biz solunumumuzda ve gıdalarımızın yakılmasında kullanarak karbon-oksijen döngüsünü süreklilik kazanmaktadır. Anlaşılan bizlerin nefes almamız bitkilere, bitkilerin nefes alması (gıda yapması) bizlere bağlıdır. Bu bağlamda doğada bitkilerin başına gelecek en küçük bir olumsuzluk doğrudan bizlerinde yaşamına etki edecektir/etmektedir. Bu ifadeleri 160 yıl önce Kızılderili şef Seattle ABD Cumhurbaşkanına yazdığı o doğa felsefi içerikli mektubunda “unutmayın, bugün canlıların başına gelenler yarın insanın başına gelir!” diyordu. Ve diyordu ki “çünkü bunlar arasında bir bağ vardır. En son nehir kuruduğunda, en son ağaç kesildiğinde, en son balık tutulduğunda beyaz adam paranın yenecek bir şey olmadığını anlayacak”.

Toprak konusundaki bütün çabalar yaşamsal bütünlüğü kavramak ile ilgili bir durumdur. Bu basit ağaç kesilmesine veya bir yere yol yapılmasına kaşı çıkma olayı değildir. Hele hele kentlerde yaşayan ve bilimin yarattığı koşulları bilen insanlar için yol ve ulaşımın önemi tartışılamaz. Ancak ekosistemin işleyişi gereği insanlığın ve canlılığın yaşam alanlarının var olması için doğanın ve bioçeşitliliğin korunmasının öneminin bilinmesi gerekiyor. Yoksa sorun bir ağaç, bir m2 toprağın arsa olarak kullanılmasına karşı çıkma sorunu değildir. Daha geniş bir bakış açısı ile düşünürsek geleceğimizi yani sürdürülebilir gıda güvencesinin mücadelesini toprağın yerinde korunması, yeşilliğin her daim olmasını savunma bir sorumluluk bilincini doğurmaktadır.
 
Börtü Böcek Ne İşe Yarıyor?
Bütünlüklü bakış açısı ile varlığımızın ekolojinin varlığına bağlı olduğunu görmemiz ve anlamamız gerekir. Bütünü görmek ve farkında olmak da bir bilinç sorunu olsa gerek. İnsanlığın çoğunluğu sanırım halen canlıların tümünün  besin zinciri içindeki yerini kavramada yetersiz kaldığı görülüyor. Örneğin “bir bitki olsa ne olur, olmasa ne olur” diyebilecek çok sayıda insan var. “Toprak dediğin nedir ki” her taraf toprak denilmekte olduğunu üzülerek duyuyor ve görüyoruz. Onun içindir ki “Patates üreten tarlalar şu anda Toyota üretiyor” diyen özgül ağırlığı yüksek Süleyman beyin bu sözü hazirun tarafından alkışla karşılanmıştı. O özlü söz söylendikten 5 yıl sonra 1999 da yaşanan Marmara depreminde gördük ki, düz ve düze yakın tarlalara kondurulan bütün binaların ve evlerin tamamı kâğıt gibi yıkıldı ve binlerce can betonların altında kalarak yaşamları son buldu. Biz insanoğlu olarak yılan, çıyan, domuz sevmeyiz, fakat bu canlıların besin zincirindeki yerlerini biliyor muyuz? Bizlerin yaşamına ne denli önemli katkılarını biliyor muyuz? Hayır. Örneğin denilebilir ki halk arasındaki ismi ile bok böceği olarak bilinen Onthophagus cribricollis böceği ne işe yarıyor diyebiliriz. İlk bakışta evet ne işe yarıyor evimize yaklaşınca kovar ve hatta en zehirli ilaçlarla da öldürürüz. Ancak bu böcekler büyük çoğunluğu tamamen hayvanların dışkısıyla beslendiği için hayvanların çayırla bıraktığı dışkının bitkilerin kurmasına engel olduğu için hayvanlar için çayırların-çimenlerin yeşil kalmasını sağlamaktadırlar. Hayvanın gıdası olan yeşil ot ortamda geliştiği, hayvan beslenerek et süt üretmektedir. Böylece böcek dolaylı yollarla gıda güvencesine katkı sağlanmış oluyor. Karıncaların ve diğer canlıların toprağı doğal olarak karıştırdığı ve verimliliğini sağladığını ve canlıların bulunduğu toprakların daha üretken oluğunu biliyoruz.
 
Virüs Doğayı Anlamamızı Sağladı Mı?
Yaşanan korona virüs salgınının ve daha önce milyonlarca insanın ölümüne neden olan salgınların insana diğer canlılardan geçtiğinin anlaşılması üzerine ekoloji gözü ile yaşamı analiz etmeyen kimi kişi doğanın korunması varlığımızın devamı için gerekliymiş demeye başladılar. Sorun “doğal çeşitlilik varsa”, "Toprak varsa canlı vardır" anlayışını kavrama durumudur. Toprak yoksa gerçekten yaşam yok. Ay ve Marsın jeolojik yapısı ile Dünyanın yapısı spectral teknolojinin kullanılması ile aynı olduğu anlaşıldı. Ancak orada canlılık yok ve bilimsel tanımlamamıza göre oralarda toprak yok.

Bugün doğadaki bütün canlılar olarak birbirimizin yaşamına katkıda bulunduğumuzun farkındayız. Kurdun kuşun ve börtü böceğin de menfaatinedir. Börtü böcek yoksa biz de yokuz. Bu bilinçle çevreci örgütlerin ve kişilerin ülkemizde ve yurtdışında doğayı, suyu, ağacı savunmasını birazda ekoloji ve sürdürülebilirlik gözü ile bakalım. Bu insanların verdiği mesajı ve uğraşıları rahatsızlık olarak değil, hepimizin menfaatinedir diye düşünelim. Umarım doğaya, çevreye neden sahip çıkmamız gerektiği anlaşılmıştır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar